Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 27

2. Adın değiştirilmesi

2. Adın değiştirilmesi

Madde 27 - Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir.

(7532 sayılı Kanun m. 12 ile değişik ikinci fıkra – RG. 27.11.2024; S. 32735) Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve Basın İlan Kurumunun ilan portalında ilan olunur. Bu ilanda; hükmü veren mahkeme, kararın verildiği tarih, dosyanın esas ve karar numarası ile adının değiştirilmesine karar verilen kişinin nüfusa kayıtlı olduğu yer, doğum tarihi, ana ve baba adı, önceki adı ve soyadı, mahkeme kararıyla verilen yeni adı ve soyadı yer alırI.

Ad değişmekle kişisel durum değişmez.

Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir.

I-) Not:

Hükmün ikinci fıkrası şu şekilde idi:

“Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve ilân olunur.”

Anılan fıkrada yer alan; “... ilân ...” ibaresi Anayasa Mahkemesinin T: 22.02.2024, E: 2023/34, K: 2024/60 sayılı kararı ile iptal edilmişti. Aynı kararla, “…ilân…” ibaresinin iptali nedeniyle uygulanma imkânı kalmayan “...ve...” ibaresinin de iptaline hükmedilmişti.

İptal hükümlerinin tamamının, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmişti (RG. 16.05.2024; S: 32548).

Karar için bkz. I-), 1-), AYM, T: 22.02.2024, E: 2023/34, K: 2024/60.

II-) Yargı Kararları:

1-) AYM, T: 22.02.2024, E: 2023/34, K: 2024/60:

“… III. ESASIN İNCELENMESİ

... A. İtirazın Gerekçesi

3. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralda adın değiştirilmesine ilişkin mahkeme kararının ilanının ne şekilde olacağına ilişkin herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı, uygulamada ilgili kararın hüküm fıkrasının gazetede ilan edildiği, ilanın bu şekilde yapılması suretiyle kişinin önceki adı, şimdiki adı, anne ve baba adı, nüfusa kayıtlı olduğu yer ve doğum tarihi gibi kişisel verilerinin herkes tarafından bilinebilecek hâle geldiği, adın değiştirilmesinin ilanına herhangi bir hukuki sonucun bağlanmadığı, nitekim adın değiştirilmesinden zarar görenlerin dava hakkının ilandan değil öğrenme tarihinden itibaren başladığı, ayrıca ilan usulünün dava giderlerini arttırdığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 5., 20., 36. ve 141. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

B. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

... 5. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; üçüncü fıkrasında da ... kişisel verilerin korunması, özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkı kapsamında güvenceye kavuşturulmuştur.

... 7. ... bir kişinin adının kişisel veri niteliğinde olduğu açıktır. İtiraz konusu kural, adın değiştirilmesinin ilan edilmesini öngörmek suretiyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sınırlama getirmektedir.

... 11. Kural, ad değişikliğinin ilan edilmesini öngörmektedir. Buna karşın ilanın kapsamının ne olacağı, bu bağlamda ilanda kişisel veri niteliğindeki hangi bilgilere yer verileceği, ilanın şekli ve usulü konusunda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Başka bir ifadeyle kuralda sadece ad değişikliğinin ilan edileceği belirtilmiş olmasına karşın ilanda yer alacak bilgilerin neler olduğuna, bu bilgilerin kapsamının keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir olmasını sağlayacak kanuni güvencelere yer verilmemiştir.

12. Ad değişikliğinin ilanında kişisel veri niteliğindeki bilgilerden hangilerinin kullanılacağına, bu bilgilerin ilanda nasıl yer alacağına yönelik güvencelerin ve temel ilkelerin kanunla belirlenmemesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmamaktadır.

13. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

... IV. İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ

... 15. 4721 sayılı Kanun’un 27. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…ilân…” ibaresinin iptali nedeniyle uygulanma imkânı kalmayan “...ve...” ibaresinin 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptali gerekir.

V. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU

... 17. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 27. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…ve ilân…” ibaresinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.

VI. HÜKÜM

22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 27. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; A. “...ilân...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, B. “...ve...” ibaresinin … İPTALİNE, C. İptal hükümlerinin … KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, 22/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. ...” (RG. 16.05.2024; S: 32548).

2-) AYM, T: 08.12.2011, E: 2010/119, K: 2011/165: 

21.6.1934 günlü, 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci fıkrasının “Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.” biçimindeki birinci cümlesinin, Anayasa’nın 10., 13. ve 41. maddelerine aykırı olduğu iddia edilmiştir. Bu itiraz konusu kural, Anayasa Mahkemesi’nin T: 8.12.2011, E: 2010/119, K: 2011/165 sayılı kararı ile Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırı bulunmuş ve iptal edilmiştir:

I- OLAY
Eşinden boşanan ve çocuğunun velayet hakkı kendisine verilen davacı anne tarafından çocuğa velayeten açılan isim ve soyadın değiştirilmesi davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. … Eşler, evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumdadırlar. Erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmaması, velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayırım yapılması sonucunu doğurur. Bu nedenle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırıdır, iptali gerekir. …

VI- SONUÇ
21.6.1934 günlü, 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci fıkrasının “Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.” biçimindeki birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 8.12.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.”
(RG. 14.02.2012; S: 28204)

3-) AYM, T: 20.09.2023, Başvuru Numarası: 2019/17788:

"... I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, isim değişikliği talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucunun çevresinde B ismiyle bilindiğini ileri sürerek isminin ve soyadının "B ELİF" olarak tashih edilmesi talebiyle İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) 4/1/2013 tarihinde açtığı davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemece Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne ve Türk Dil Kurumu Başkanlığına konu ile ilgili görüş sorulmuş ve her iki kurum tarafından tek bir harften oluşan adın alınmasının uygun olmayacağı, başvurucunun bu adı mahlas olarak kullanabileceği bildirilmiştir. Yine Mahkemece başvurucuya sadece soyadı değişikliği talep edip etmediği sorulmuş, başvurucu ise böyle bir talebinin olmadığını, soyadının ancak ismiyle birlikte değişimini talep ettiğini vurgulamıştır. Sonuç olarak mahkeme kararında; B adının tek bir harften oluşması nedeniyle başvurucuyu toplumdaki diğer bireylerden ayıracak ve tanıtacak nitelikte olmadığı, özel yaşamında ve resmî yazışmalarda karışıklıklara neden olabileceği gerekçelerine yer verilmiştir.

...

II. DEĞERLENDİRME

6. Başvurucu; 1999 yılından bu yana B adı ile tanındığını, nüfusa kayıtlı olan adını kullanmadığını, bu farklılık nedeniyle iş ve müşteri kayıpları yaşadığını, isim değişikliği talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, ifade özgürlüğünün ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

... 

13. Somut olayda başvurucu; nüfus kaydında yer alan isminin B, soyadının ise Elif olarak değiştirilmesi talebinde bulunmuş olup Mahkeme önünde sadece soyadı değişikliği talebinin olmadığını dile getirmiştir. Bu itibarla başvurucunun şikâyetlerinin özünü nüfus kayıtlarında Haluk olarak yer alan isminin B olarak değiştirilmesi talebi oluşturmaktadır. Mahkemece tek harften oluşan bir ismin başvurucuyu toplumda diğer bireylerden ayıracak ve tanıtacak nitelikte olmadığı, özel yaşamda ve resmî yazışmalarında karışıklıklara neden olabileceği, tek harften oluşan isimlerin toplumda kullanılmadığı, başvurucunun tek başına soyadının değiştirilmesi talebinin de bulunmadığı gerekçelerine dayanılmıştır.

14. Toplum yaşamını düzenleyen hukuk kurallarına uymanın bir gereği olarak kamusal makamlarca kişilere ait çeşitli bilgilerin başta nüfus kütükleri olmak üzere kayıt altına alındığı ve söz konusu nüfus kütüklerinin kamu düzeninin temel dayanaklarından birini oluşturduğu açıktır (Abdullah Yılmaz, B. No: 2018/33702, 15/3/2022, § 36). Bu bağlamda Mahkemece ilgili kurumlardan tek harfli ismin kullanıma uygun olup olmadığı sorulmuş, sonuçta bu şekilde bir kullanımın kamu düzenini zedeleyeceği hususu gerekçeleriyle birlikte açıklanmıştır. Dolayısıyla somut olayda kamusal makamların takdir yetkisini keyfî bir şekilde kullanmadığı ve kamunun üstün yararının varlığı çerçevesinde tedbirler aldığı değerlendirildiğinden anılan uygulamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu kabul edilebilir.

15. Öte yandan başvurucunun kültürüne göre bir ismi edinmesi engellenmemekte, yalnızca tek harflik bir ismi almasının kamu yararına aykırı olduğu belirlenerek buna bir sınırlama getirilmektedir. Kaldı ki Mahkemece başvurucuya soy ismini tek başına değiştirme talebi olup olmadığının sorulduğu ancak başvurucunun bu konuda talepte bulunmadığı ifade edilmiştir. Bu sebeple başvurucunun hak ve menfaatleri ile kamusal yarar arasında adil bir dengenin kurulduğu belirlendiğinden anılan müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.

16. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır. ..." (RG. 28.12.2023, S; 32413).

4-) AYM, T: 10.06.2020, Başvuru Numarası: 2018/6565:

“… 19. Anayasa Mahkemesi … Yolcu ve … Özgüler kararlarında, boşanmış eşlerin çocuklarının soyadının belirlenmesi noktasında velayet hakkının kullanılması bakımından kadın ve erkek arasında farklı şekilde gerçekleştirilen işlemlere yönelik uyuşmazlıkların konu edildiği başvuruları detaylı şekilde ele almış ve genel ilkeleri belirlemiştir.

20. Söz konusu kararlarda özetle eşlerin evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda olduğu, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır ….

21. Somut olayda anılan değerlendirmelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir durum bulunmamaktadır.

22. Açıklanan gerekçelerle aile hayatına saygı hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. ...” (Resmî Gazete’de yayımlanmamıştır.)

5-) AYM, T: 11.11.2015, Başvuru Numarası: 2013/7979:

“… 50. … İç hukuk ve uluslararası hukuk alanında yer verilen söz konusu düzenlemeler paralelinde, evliliğin feshi veya boşanma hâllerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alacağını belirten 2525 sayılı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi, Anayasa Mahkemesinin 8/12/2011 tarihli ve E.2010/119, K.2011/165 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı gerekçesinde, kadın ve erkeğin evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmaları gereğine yer veren uluslararası sözleşme hükümlerine de atıf yapılmak ve eşlerin, evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda oldukları, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının, velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayırım yapılması sonucunu doğuracağı belirtilmek suretiyle itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırı görülmesi nedeniyle iptaline karar verilmiş ve söz konusu iptal kararı 14/2/2012 tarihli ve 28204 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. …

 ...

55. Boşanma sonrası velayet hakkı tanınan ebeveynler tarafından, somut başvuruya benzer mahiyetteki taleplerin sıklıkla yargısal kararlara konu edildiği, söz konusu yargı kararlarının gerekçelerinde mevzuatta çocuğun velayetinin verildiği kişinin soyadını taşıyacağı yönünde bir düzenleme bulunmadığı, 4721 sayılı Kanun’un 321. maddesinin anne ve babanın evli olması durumunda çocuğun ailenin yani babanın soyadını taşıyacağı yönündeki düzenlemesinin Anayasa Mahkemesi tarafından incelenerek Anayasaya aykırı görülmediği, evlilik içinde doğan bir çocuğun erginliğe erişinceye kadar babanın soyadını taşımakla yükümlü olduğu, boşanma ve velayet hakkı tanınmış olmasının anneye çocuğun soyadı değişikliği için dava açma hakkı vermediği ve çocuk reşit oluncaya kadar veya baba 4721 sayılı Kanun’un 27. maddesi uyarınca soyadını değiştirmediği sürece, çocuğun soyadının değiştirilmesinin mümkün olmadığı yönündeki tespitlere yer verilerek benzer bir yaklaşımın benimsendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu karar gerekçelerinde özellikle, velayet hakkının normal şartlarda çocuğun ergin olmasına yani on sekiz yaşını tamamlamasına kadar devam eden geçici bir hak olduğu, evliliğin sonradan boşanma gibi nedenlerle ortadan kalkması hâllerinde velayet hakkının sırf anneye verilmiş olmasının çocuğun soyadının değiştirilmesi için haklı bir neden sayılmadığı gibi hukuki mevzuatın da buna cevaz vermediği, bir an için mevzuatın böyle bir duruma izin verdiği kabul edilse dahi sonradan gelişen sebeplerden dolayı velayetin babaya yeniden verilmesi hâllerinde bu kez babanın, velayet hakkına dayanarak tekrar çocuğun soyadını değiştirmek isteyeceği, velayet hakkı kimde ise çocuk onun soyadını taşıyacak ise babanın da bu haktan mahrum edilemeyeceği, böyle bir uygulamanın ise nüfus kütüklerindeki kaydın güvenilirliğini ve istikrarını zedeleyeceği gibi çocuğun ruh hâli üzerinde de çok derin ve etkili travma yaratacağı hususlarına yer verildiği görülmektedir (HGK, E.2013/18-1755, K.2015/1039, 13/3/2015).

56. Çocuğun bir aileye mensubiyetinin belirlenmesi amacıyla bir soyadı taşıması ile nüfus kütüklerindeki kayıtların güvenilirliği ve istikrarının sağlanmasında, çocuğun ve kamunun açık bir menfaati bulunmakla birlikte, çocuğun soyadına ilişkin belirlemelerde yalnızca babanın soyadının esas alınması ve bunun sürdürülmesi suretiyle öngörülen farklılık karşında, annenin soyadının çocuğa verilmesinin söz konusu menfaatlerin tesisine nasıl bir olumsuz etkide bulunacağının yargısal makamlarca açıklanmadığı anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra velayetin uyarlama yapılan bir yetki olmasına bağlı olarak velayete ilişkin değişiklikler sonrasında soyadının da değiştirilebilmesi yetkisi verilmesinin, nüfus kütüklerindeki kaydın güvenilirliğini ve istikrarı zedeleyeceği gibi çocuğun ruh hâli üzerinde de çok derin ve etkili travma yaratacağı ileri sürülmekle birlikte ilgili yargısal makamların, çocuk reşit oluncaya kadar veya baba 4721 sayılı Kanun’un 27. maddesi uyarınca soyadını değiştirmediği sürece, çocuğun soyadının değiştirilmesinin mümkün olmadığı ve bu kapsamda babanın evliliğin devamı süresince veya sona ermesi durumunda, kendi soyadında yapacağı değişikliğin çocuğa sirayeti suretiyle çocuğun soyadında değişikliğe neden olabileceği yönündeki tespiti karşısında, söz konusu gerekçenin tatmin edici nitelikte olmadığı açıktır.

57. Bu kapsamda, özellikle cinsiyete dayalı farklı bir muamelenin söz konusu olması ve bu farklılığı haklı kılacak önemli nedenlerin ortaya konulması gereğine rağmen belirtilen muamele farklılığını haklı gösterecek nitelik ve kapsamda bir gerekçeye yer verilmemiş olması dikkate değerdir.

58. Başvuruya konu yargı kararları açısından da çocuğun soyadının belirlenmesi noktasında velayet hakkının kullanılması bakımından kadın ve erkek arasında öngörülen farklı muamele makul şekilde gerekçelendirilmediği gibi çocuk reşit oluncaya kadar veya baba 4721 sayılı Kanun’un 27. maddesi uyarınca soyadını değiştirmediği sürece çocuğun soyadının değiştirilmesinin hiçbir koşulda mümkün olmadığı tespitlerine yer verilmek suretiyle kadın eş için haklı nedenlerin bulunması durumunda dahi çocuğun soyadını belirleme imkânı tanımayan söz konusu uygulamanın ölçülü olduğu da kabul edilemez.

59. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 20. maddesi ile birlikte ele alınan Anayasa’nın 10. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” (RG. 24.12.2015; S: 29572).

6-) YHGK, T: 13.03.2015, E: 2013/18-1755, K: 2015/1039:

“… TMK’nın 321. maddesi son derece açık olup anılan madde uyarınca anne baba evli değilse ve çocuk baba tarafından tanınmışsa veya çocuk hakkında babalığa dair bir hüküm yoksa çocuk ancak annenin soyadını alır ve annenin bekârlık hanesine kaydedilir.

Bu nedenle evlilik içinde doğan bir çocuk diğer bir deyişle annesi ile babası evli olan bir çocuk erginliğe erişinceye kadar babanın soyadını taşımakla yükümlüdür; erginliğe eriştikten sonra haklı sebep varsa soyadını değiştirmek üzere dava açma yoluna gidebilir. … Evliliğin sonradan boşanma gibi nedenlerle ortadan kalkması hallerinde velayet hakkının sırf anneye verilmiş olması onun soyadının değiştirilmesi için haklı bir neden sayılmadığı gibi hukuki mevzuat da buna cevaz vermemektedir. Bir an için mevzuatın böyle bir duruma izin verdiği kabul edilse dahi sonradan gelişen sebeplerden dolayı çocuğun yararı açısından velayetin babaya yeniden verilmesi hallerinde bu kez baba, velayet hakkına dayanarak tekrar çocuğun soyadını değiştirmek isteyecektir. Velayet hakkı kimde ise çocuk onun soyadını taşıyacak ise baba da bu haktan mahrum edilemez. Böyle bir uygulama ise nüfus kütüklerindeki kaydın güvenilirliği ve istikrarı zedeleyeceği gibi asıl bu gibi uygulamaların çocuğun ruh hali üzerinde çok derin ve etkili travma yaratacağı açıktır.

O halde Hukuk Genel Kurulunun 25.12.2013 gün ve 2013/18-464 E. 2013/1698 K. sayılı kararında da benimsendiği üzere, bir çocuğa soyadı verilmesi için o çocuğun doğum tarihinde annesi ile babasının evli olup olmadığına bakmak gerekir. Doğum gününde anne ve baba evli ise çocuk babanın, diğer bir anlatımla ailenin soyadını alacaktır. Çocuğun soyadı bu surette belirlendikten sonra onun soyadını velayet hakkına ve sair nedenlere dayanarak değiştirmek Türk Medeni Kanunu’nun 321. maddesindeki düzenleme karşısında mümkün değildir. Ancak çocuk, ergin olduktan sonra Türk Medeni Kanunu’nun 27. maddesindeki koşulların varlığı halinde soyadını her zaman değiştirmek hakkına sahiptir…. Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında çocuk reşit oluncaya kadar veya baba Türk Medeni Kanunu’nun 27. maddesindeki koşulları kanıtlayarak soyadını değiştirmedikçe soyadı değiştirme mümkün değildir. Sadece boşanma ve velayet hakkı anneye çocuğun soyadı değişikliği için dava açma hakkı vermez.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile, çocuğun talebi doğrultusunda uluslararası sözleşmelere uygun olan direnme kararının onanması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. ...”

7-) YHGK, T: 25.12.2013, E: 2013/18-464, K: 2013/1698:

“… Dava, soyadı değiştirilmesi istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkilinin eşinden boşanması üzerine 09.07.2002 doğumlu olan küçük G.’nin velayetinin davacı anneye verildiğini, babanın 31.07.2009 tarihinde vefat ettiğini, boşanma sebebi ile G. ile annesinin soy isminin farklı olmasından dolayı okulda diğer çocukların B. senin annen değil diyerek alay ettiklerini ve çocuğun psikolojisinin bozulmasına neden olduklarını ileri sürerek G.’nin “V.” olan soy isminin annesinin soy ismi olan “U.” olarak değiştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Somut olayda da, taraflar sonradan boşanmış olsalar da soyadı değiştirilmek istenilen küçük evlilik içinde doğmuştur. Bu nedenle yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere küçük ergin oluncaya kadar babanın soyadını taşıması gerektiği Kurul çoğunluğunca kabul edilmiştir.

Azınlıkta kalan bir kısım üyeler ise, somut olaya 2525 sayılı Soyadı Kanununun 4. maddesinin 2. fıkrasının uygulanması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Söz konuşu fıkrada, “Koca ölmüş ve karısı evlenmemiş olursa veyahut koca akıl hastalığı ve akıl zaifliği sebebiyle vesayet altında bulunuyor ve evlilik de devam ediyorsa bu hak ve vazife karınındır.” hükmünü içerdiği, bu nedenle somut olayda da taraflar boşandıkları ve kocanın daha sonra da ölmüş olması nedeniyle küçüğün soyadını seçme hakkının annesinde olduğundan annenin eldeki davayı açabileceği ileri sürmüş iseler de, bu görüş, söz konusu maddedeki düzenlemenin ilk defa soyisim alacaklar hakkında uygulanacağı, somut olayda ilk defa soyisim alma halinin bulunmadığı, soyisim değişikliğinin söz konusu olması nedeniyle somut olayda uygulanamayacağı gerekçesiyle Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.

Diğer taraftan her ne kadar Özel Daire bozma ilamında 2525 sayılı Soyadı Kanununun 4. maddesinin ikinci fıkrası hükmüyle “evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babanın seçtiği veya seçeceği soyadını alacağı” emredici kuralı getirilmiştir şeklinde ifade edilmiş ise de, söz konusu hüküm Anayasa Mahkemesi’nin 08/12/2011 tarihli ve E.: 2010/119, K.: 2011/165 sayılı Kararı ile iptal edilmiş olduğundan bozma ilamındaki bu cümlenin çıkartılması gerekmektedir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle Yerel Mahkemenin, velayeti kendisine verilen davacı annenin küçüğün soyadının değiştirilmesine ilişkin kararı yerinde değildir.

O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır
. ...”

8-) YHGK, T: 04.05.2011, E: 2010/18-575, K: 2011/270:

“… Davacı, dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanı ile nüfus kütüğündeki “D...” olan soyadı ile çevrede tanınıp bilinmediğini, “M...” soyadı ile tanındığını bildirerek soyadının “M...” olarak değiştirilmesini istemiş, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Türk Medeni Kanununun 27. maddesi hükmüne göre haklı nedenin varlığı halinde, soyadın değiştirilmesi mümkün olup Yargıtay uygulamalarında, kişinin toplum içerisinde bilinip tanındığı soyadı ile anılmayı ve onu kayden de taşımayı istemesinin haklı neden teşkil edeceği kabul edilmiştir.

Somut olayda davacının nüfus kütüğünde soyadının “D...” olarak yazılı bulunmasına karşın, dinlenen tanık anlatımından “M...” soyadı ile tanınıp bilindiği kanıtlandığından, mahkemece bu husus gözetilerek davanın kabulü gerekirken, yerinde bulunmayan gerekçe ile reddi yolunda hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. ...”

9-) YHGK, T: 02.07.2008, E: 2008/18-471, K: 2008/478: 

“… Soyadı, aile adıdır. Türk Medeni Yasasının 321. maddesi hükmü uyarınca çocuk doğduğu anda ana ve baba evli ise ailenin, … soyadını taşır. Babanın soyadının değişmesi ile ailenin (bu kişinin kendisi ile birlikte eşinin ve ergin olmayan çocukların da) soyadı düzeltilir.

Babanın açtığı soyadı (aile adı) değişikliğini içeren dava ile ergin olmayan çocuğun da soyadı değişmiş bulunduğundan, o çocuk ergin olduktan sonra aynı konuda (aile soyadının değiştirilmesi istemli) dava açamaz; buna 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Yasasının 36. maddesinin (b) bendi izin vermez. Açıklanan tüm bu nedenlerle davacının soyadının değiştirilmesi istemli davanın reddi gerekirken, kabulü ile soyadının - istem gibi - değiştirilmesine karar verilmesi doğru görülmemiştir ... gerekçesiyle soyadı tashihi yönünden bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. …

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Yasasının 36/b maddesinde “Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir...” ifadesine yer verildiğine, Kanunda aynı kişiden değil, aynı konudan bahsedildiğine göre, veli olarak babanın dava açması neticeyi değiştirmez. Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. …”

10-) Y. 2. HD, T: 09.04.2018, E: 2018/1306, K: 2018/4719:

“... Somut olayda, velayet hakkına sahip davacı anne, soyadlarının farklı olmasından çocuğun rahatsız olduğunu ve anne ile aynı soyadını taşımak istediğini ileri sürmüş olup, davacı tanıkları da davalı babanın çocuğuna ilgisiz olduğunu, yaklaşık üç yıldır babanın çocuğunu görmeye gelmediğini, çocuğun birlikte yaşadığı anne ile aynı soyadını taşımamaktan rahatsız olduğunu, anne ile aynı soyadını taşımak isteğini sürekli dile getirdiğini, kendisini tanıtırken soyadını annenin soyadı olan "K." olarak ifade ettiğini beyan etmişlerdir. Çocuğun soyadının annenin soyadı ile değiştirilmesi halinde çocuğun üstün yararı bakımından ruhsal gelişiminin olumsuz etkileneceği ileri sürülmediği gibi, az önce açıklanan tanık beyanlarından çocuğun soyadının annenin soyadı olarak değiştirilmesinin çocuğun üstün yararına olabileceği anlaşılmaktadır.

Tüm bu açıklamalar ışığında; velayet hakkı tevdi edilen annenin çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebinin velayet hakkı kapsamındaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olduğu, velayet hakkı kapsamında çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığı, aynı hukuksal konumda olan erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil edeceği, evlilik birliği içinde doğan çocuğun taşıdığı ailenin soyadını, evlilik birliğinin sona ermesi ile kendisine velayet hakkı tevdi edilen annenin kendi soyadı ile değiştirmesini engelleyici yasal bir düzenlemenin bulunmadığı, somut olayda söz konusu değişikliğin çocuğun üstün yararına da aykırı bulunmadığı ve çocuğun soyadı değişmekle kişisel durumunun değişmeyeceği (TMK m. 27) dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesinin benzer olaylarda verdiği hak ihlaline ilişkin kararları da gözetilerek, davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir. ..."

11-) Y. 8. HD, T: 27.02.2018, E: 2017/7280, K: 2018/2786:

“Davacı dava dilekçesinde ... olan isminin ... olarak düzeltilmesini istemiş; mahkemece, davacının hırsızlık suçundan altı kaydının olduğu, herhangi bir arama durumunda adının değiştirilmesinin karışıklıklara yol açacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TMK’nın 27. maddesinde; adın değiştirilmesinin ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebileceği, adın değiştirildiğinin nüfus siciline kayıt ve ilan olunacağı, ad değişmekle kişisel durumun değişmeyeceği bu değişiklikten zarar görenin bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebileceği hükme bağlandığından davacının adını değiştirme talebinin haklı nedene dayandığı, sabıkasının olmasının tek başına davanın reddi gerekçesi olmayacağı ve mahkemece, değişiklik kararı kesinleştiğinde ilgili yerlere bildirileceğinden karışıklık çıkmayacağı ve ayrıca tanık beyanı dikkate alındığında davanın kabulüne karar verilmesi yerine uygun bulunmayan gerekçeyle reddi doğru görülmemiştir. ..."

12-) Y. 20. HD, T: 20.09.2016, E: 2016/9248, K: 2016/7946:

“… İsmin ve soyismin değiştirilmesi istemi, 6100 Sayılı HMK’nın 382/2-a-2 de çekişmesiz yargı işi olarak düzenlenmiştir. HMK 383. maddeye göre çekişmesiz yargı işinde görevli mahkeme aksine bir düzenleme olmadığı surette sulh hukuk mahkemesidir.

4721 Sayılı Türk Medenî Kanununun 27. maddesi uyarınca, haklı bir sebebe dayanmak kaydıyla, adın değiştirilmesi hâkimden istenebilir. Diğer yandan 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinin 1/a bendinde, nüfus kayıtlarına dair düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun (b) fıkrasında ise ad ve soyada dair düzenleme bulunmaktadır. Davacının talebinin çekişmesiz yargı kapsamında olmadığı, adı geçen Kanun maddeleri uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesinde görüleceği Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25/12/2013 gün ve 2013/18-464 E. - 2013/1698 K. sayılı ilâmıyla da benimsenmiştir.

Bu durumda 5490 Sayılı Kanun’un 36/1-a-b maddesi kapsamında olan uyuşmazlığın 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesi uyarınca genel hükümlere göre Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. ..."

13-) Y. 18. HD, T: 12.10.2006, E: 2006/8146, K: 2006/7672: 

“… Davacılar dava dilekçesinde, murisleri Vâlâ Nurettin’in nüfus kütüğünde yazılı olan ‘Öncüöncün’ soyadının ‘Öncüöncüsü’ olarak değiştirilmesini istemişler, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Türk Medeni Yasasında kişiliği korumaya ilişkin hükümlerle yetinilmeyip (m.23-25), onu ayrıca düzenlemek yoluna gidilmiştir (m. 26-27). Buna göre anılan Yasanın 27. maddesi hükmü uyarınca adın değiştirilmesi, ancak haklı nedenlere dayanılarak hâkimden istenebilir ise de kişiye sıkı sıkıya bağlı olan ad üzerindeki bu hakkı, kişinin kendisinden başkası kullanamaz. O halde somut olayda, yaşamı süresince nüfus kütüğünde yazılı (Öncüöncün) soyadını taşıyıp bu soyadla öldüğü anlaşılan … murisin soyadının değiştirilmesi istemiyle davacılar (mirasçıları ana ve oğulları) tarafından açılan davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddi gerekir …”

14-) Y. 18. HD, T: 22.02.2005, E: 2004/10712, K: 2005/1155:

“… Davacı, nüfusta yazılı ‘Çakmak’ soyadının ‘Sağlam’ olarak değiştirilmesini istemiştir.

Türk Medeni Kanununun 27. … madde …”
(sine) “… göre bir kişinin ad ya da soyadının değiştirilmesini hâkimden isteyebilmesi için bu istemin haklı nedenlere dayanması gerekir. Dosyada toplanan belge ve bilgiler ile davacının savı birlikte değerlendirildiğinde ortada davacı soyadının değiştirilmesi için yeterli ve inandırıcı haklı nedenlerin varlığı saptanamamıştır. …”

15-) Y. 18. HD, T: 14.04.2004, E: 2005/2602, K: 2005/3635:

“… Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkili davacının İsveç Göteborg’da doğduğunu ve halen İsveç’te işçi olarak çalıştığını, doğumundan bu güne kadar Benjamin adını kullandığını, çevresinde de bu adla çağrılıp tanındığını ileri sürerek Türkiye’deki nüfus kütüğünde yazılı Cüneyt adından önce gelmek üzere Benjamin adının da eklenmesini istemiştir.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 27. maddesi hükmü uyarınca kişi, haklı nedenlere dayanarak adının değiştirilmesini hâkimden isteyebilir. Yargıtay uygulamalarında yasanın buyurucu hükümlerine aykırı olmamak koşuluyla bir kişi çevresinde tanındığı adını kullanabilir ve bu adla nüfusa tescilini isteyebilir. … Somut olayda davacının almak istediği Benjamin adı ahlak kurallarına uygun düşmeyen veya kamu oyunu inciten nitelikte bulunmadığından ve davacı … doğumundan beri yaşadığı ülkede bu adla çağrılıp tanındığından, sözü edilen haklı nedenler de dosyada toplanan tüm bilgi ve belgelerden anlaşılmış olduğundan, istemin kabulü ile davacının nüfus kütüğünde yazılı Cüneyt adına Benjamin adının da eklenmesine karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. …”

16-) Y. 18. HD, T: 15.12.2003, E: 2003/9278, K: 2003/9895:

“… Dava, kişiye bağlı haklardan olan soyadının değiştirilmesi istemine ilişkindir. Dava dilekçesine ekli vekâletname genel nitelikte olup, vekil eden davacı İ.Ö.nün nüfus kaydında ‘Özgür’ olan soyadının  ‘Yücetürk’ olarak değiştirilmesi konusunda özel bir yetkiyi içermemektedir. Vekilin, kişiye sıkı sıkıya bağlı kişilik hakları ile ilgili böyle bir davayı açabilmesi için vekâletnamesinde özel bir yetkinin bulunması gerekir.

Bu durumda mahkemece, genel vekâletname ile dava açan avukata dava konusu işle ilgili özel yetkiyi içeren vekâletnamesini ibraz etmesi için belli bir süre tanınması, bu süre içerisinde vekil vekâletnamesini getirmediği ya da asil bir dilekçe ile veya bizzat duruşmaya gelerek özel yetkisi bulunmayan vekilin açmış olduğu davaya ve yapılan işlere icazet verdiğini bildirmediği takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, bundan zuhul ile davaya bakılıp esas hakkında hüküm kurulması doğru görülmemiştir. …”

III-) Türk Kanunu Medenîsi:

2– İsmin değişmesi

Madde 26

Muhik sebeplere binaen bir kimse, isminin değiştirilmesini isteyebilir. İsmin değişmesi nüfus sicilline kayıt ve ilân olunur.

Şahsın ismi değişmekle ahvali değişmez.

Bir ismin değişmesinden mutazarrır olan kimse ıttıla gününden itibaren bir sene içinde tebdil kararına itiraz edebilir.

IV-) Madde Gerekçesi:

Yürürlükteki Kanunun 26 ncı maddesini karşılamaktadır.

Madde kenar başlığı ile birlikte sadeleştirilmek amacıyla yeniden kaleme alınmıştır. Hüküm değişikliği yoktur.

V-) Kaynak İsviçre Medenî Kanunu:

1-) ZGB:

2. Namensänderung

Art. 30

1 Die Regierung des Wohnsitzkantons kann einer Person die Änderung des Namens bewilligen, wenn wichtige Gründe vorliegen.

2 Das Gesuch der Brautleute, von der Trauung an den Namen der Ehefrau als Familiennamen zu führen, ist zu bewilligen, wenn achtenswerte Gründe vorliegen.

3 Wer durch Namensänderung verletzt wird, kann sie binnen Jahresfrist, nachdem er von ihr Kenntnis erlangt hat, gerichtlich anfechten.

2-) CCS:

2. Changement de nom

Art. 30

1 Le gouvernement du canton de domicile peut, s’il existe de justes motifs, autoriser une personne à changer de nom. 

2 Il y a lieu d’autoriser les fiancés, à leur requête et s’ils font valoir des intérêts légitimes, à porter, dès la célébration du mariage, le nom de la femme comme nom de famille.

3 Toute personne lésée par un changement de nom peut l’attaquer en justice dans l’année à compter du jour où elle en a eu connaissance.

 

Not: Not: İsviçre Medenî Kanunu’nun 30. maddesine 30.09.2011 tarihli Federal Kanun ile 01.01.2013 itibariyle yeni bir kenar başlık eklenmiş, maddenin ilk fıkrası değişikliğe uğramış, ikinci fıkrası ise yürürlükten kaldırılmıştır. Buna ilaveten aynı düzenleme ile “Eşlerin bir tanesinin ölümü halinde” kenar başlıklı 30a maddesi kanuna eklenmiştir.

 

Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X