III. Hak düşürücü süreler
III. Hak düşürücü süreler
Madde 289 - Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, …I içinde açmak zorundadır.
(7531 sayılı Kanun m. 10 ile değişik - RG. 14.11.2024; S. 32722) “Ana doğumdan, çocuk ise”II ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde dava açmak zorundadır.
Gecikme haklı bir sebebe dayanıyorsa, bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar.
I-) Not:
Türk Medenî Kanunu’nun 289. maddesinin Anayasa’nın 2., 5., 10., 13., 36., 40. ve 41. maddelerine aykırı olduğu iddia edilmiştir. Anayasa Mahkemesi T: 25.06.2009, E: 2008/30, K: 2009/96 sayılı kararı ile hükmün birinci fıkrasında yer alan “… her hâlde doğumdan başlayarak beş yıl …” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna, hükmün birinci fıkrasının geri kalan kısmı ile üçüncü fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiştir. Bkz. III.
II-) Not:
7531 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 5. fıkrası aynen şu şekilde kaleme alınmıştır:
“(5) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 289 uncu maddesinin birinci fıkrasında koca için öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre, 20/7/2024 tarihi ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih arasında dolmuş ise bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde 286 ncı maddenin birinci fıkrası uyarınca koca tarafından soybağının reddi davası açılabilir.”
III-) Anayasa Mahkemesinin T: 25.06.2009, E: 2008/30, K: 2009/96 sayılı kararı:
“… 1- 4721 sayılı Yasa’nın 289. Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer Alan “Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, ... içinde açmak zorundadır.” İbaresi İle Aynı Maddenin Üçüncü Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru kararında, itiraz konusu kurallar ile soybağının reddine ilişkin davanın süre ile sınırlandırılarak kocanın dava açma hakkının engellenmesinin hukuk devleti ilkesine ve hak arama özgürlüğüne aykırı olduğu, Cumhuriyet savcısına herhangi bir süre sınırlaması olmadan soybağının reddi davası açma hakkı tanınırken, koca tarafından açılacak olan davanın hak düşürücü sürelere bağlanmasının eşitsizlik oluşturduğu belirtilerek, itiraz konusu kuralların Anayasa’nın 2., 5., 10., 13., 36., 40. ve 41. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu birinci fıkradaki ibare ile kocaya, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl içinde soybağının reddi davasını açma hakkı tanınmaktadır. Üçüncü fıkrada ise dava açmakta gecikmenin haklı bir nedene dayanması halinde bir yıllık sürenin bu nedenin ortadan kalkmasından sonra başlayacağı öngörülmektedir. …
Soybağının reddi davası, çocuğun babası ile arasındaki soybağını ortadan kaldırmaya yönelik olduğundan, yaratacağı sonuçlar göz önüne alındığında, aile ve toplum hayatı üzerinde önemli etkilere yol açacağı açıktır. Soybağının reddi davasında öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre, çocuğun nesep durumunun uzun süre askıda kalmaması, ailenin temelini teşkil eden soybağının süresiz olarak dava tehdidi altında tutulmaması, böylece soybağında istikrar ve kamu düzeninin sağlanarak ailenin korunması amacını gerçekleştirmeye yöneliktir. İtiraz konusu kurallarla dava açma sürelerinin bir yılla sınırlandırılması Anayasa’nın 41. maddesindeki ailenin ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alma yönünde Devlet’e verilen görevin yerine getirilmesi gereğinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, dava açma hakkının süre ile sınırlandırılması adil yargılanma açısından ön koşul olan dava açma hakkını ortadan kaldırmamaktadır.
Öte yandan, itiraz konusu kurallar ile kişinin genetik-biyolojik kökeni kendisine ait olmayan çocuğu reddetme hakkı engellenmediği gibi, bu hakkın kim tarafından, nasıl ve hangi süre içinde kullanılacağına ilişkin düzenlemeler Anayasa’nın 40. maddesi ile uyum içindedir.
Açıklanan nedenlerle, kurallar Anayasa’nın 36., 40. ve 41. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
İtiraz konusu kuralların Anayasa’nın 2., 5., 10. ve 13. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
2- Yasa’nın 289. Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer Alan “... her hâlde doğumdan başlayarak beş yıl ...” İbaresinin İncelenmesi
Başvuru kararlarında; itiraz konusu ibare ile soybağının reddine ilişkin davanın doğumdan itibaren beş yıllık süre ile sınırlandırılarak kocanın dava hakkı doğmadan ortadan kaldırılmasının hak arama hürriyetini engellediği, bu şekilde eş tarafından istenmediği halde çocuk ile koca arasında soybağı kurulmasına sebebiyet verilerek Anayasa ile güvence altına alınan aile kavramının zedelendiği belirtilerek, itiraz konusu ibarenin Anayasa’nın 2., 5., 10., 13., 36., 40. ve 41. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesine göre Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasa’ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmaya mecbur değildir, taleple bağlı kalmak kaydıyla başka gerekçe ile de Anayasa’ya aykırılık kararı verebilir. Bu nedenle itiraz konusu ibare Anayasa’nın 17. maddesi yönünden de incelenmiştir. …
Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” başlıklı 17. maddesinde, “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” denilmektedir. Buna göre kişinin yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma hakkı birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez, vazgeçilmez temel haklardandır. Bu haklara karşı her türlü engelin ortadan kaldırılması da devlete görev olarak verilmiştir. Güçlüler karşısında güçsüzleri koruyacak olan devlet gerçek eşitliği sağlayacak, toplumsal dengeyi koruyacak ve böylece sosyal niteliğine ulaşacaktır. Bu itibarla kişilerin yaşayışlarına ilişkin yasal düzenlemeler “yaşama hakkı ile maddî ve manevî varlığını koruma hakları”nı önemli ölçüde zedeleyecek veya ortadan kaldıracak kuralları içermemelidir.
Kişinin genetik-biyolojik kökeni kendisine ait olmayan çocuğu reddetme hakkı en temel haklarından biridir. İtiraz konusu ibare ile bu hak doğumdan itibaren beş yıllık süre ile sınırlandırılmakta ve bu sürenin haklı neden olmadan geçmesi halinde dava açma hakkı henüz doğmadan kocanın elinden alınmak suretiyle kendisine ait olmayan çocuğu sahiplenmek zorunda bırakılmaktadır. Hukuk devleti ilkesi, kocanın temel hak ve hürriyetlerinden olan genetik-biyolojik kökeni kendisine ait olmayan çocuğu reddetme hakkının önündeki bu hak ile bağdaşmayan engelleri kaldırmayı da içerir.
İtiraz konusu ibare, kişinin maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkının özünü zedeler nitelik taşıdığı gibi, kocanın temel hak ve özgürlüklerini hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu ibare Anayasa’nın 2., 5. ve 17. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
VII- Sonuç 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 289. maddesinin;
1- Birinci fıkrasında yer alan “… her hâlde doğumdan başlayarak beş yıl …” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, … oyçokluğuyla,
2- Birinci fıkrasının kalan kısmı ile üçüncü fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine, oybirliğiyle,
25.6.2009 gününde karar verildi. …” (RG. 07.10.2009; S: 27369).
III-) Yargı Kararları:
1-) YHGK, T: 22.12.2004, E: 2004/2-554, K: 2004/742:
“… Dava, soybağının reddi istemine ilişkindir …
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 289. maddesinin soybağının reddi davasında öngördüğü bir ve beş yıllık hak düşürücü sürelerin gerçekleşmesinden sonra haklı bir sebebe dayanılmak suretiyle dava açılabilmesinin olanaklı olup olmadığı noktasındadır.
Bir başka ifadeyle yerel mahkeme her halde beş yıllık sürenin geçmesinden sonra dava açılamayacağını öngörmekte; Özel Daire ise 289. maddenin son fıkrası uyarınca, haklı nedene dayanıldığı iddiası ileri sürüldüğünde, şartların tahakkuk etmesi halinde işin esasına beş yıldan sonra da girilebileceğini kabul etmektedir …
Genel Kurul görüşmelerinde çoğunluk düşüncesi bu hükmün; bir ve beş yıllık sürelerin geçirilmesinden sonra da, bir başka deyişle ilk fıkradaki nispi ve mutlak sürelerin haklı bir nedenle, örneğin babanın ağır hastalığı, ayırtım gücünü belli bir dönem için yitirmesi, hapiste bulunması, çocuğunun olmasının olanaksızlığını daha sonra öğrenmesi, savaş nedeniyle esir kalması, uzun süreli yolculuğa çıkması ve bunun gibi sebeplerle kaçırılmış olması durumunda da uygulanabileceği, kanun koyucunun bunu amaçladığı son fıkranın konuluş gayesinin bu olduğu yolunda olmuştur.
Nitekim öğreti de bu hükmün böyle anlaşılması gerektiği yolundadır …
Hangi sebeplerin gecikmeyi haklı kıldığı hususu ise, madde gerekçesinde de vurgulandığı üzere, hâkimin takdir yetkisine mevdudur.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; taraflar 28.2.1996 tarihinde evlenmişler, küçük İrem Nur 4.8.1998 tarihinde doğmuş olup, yanlar 4.5.1999 tarihinde boşanmışlardır. Boşanma ilamında çocuk anneye bırakılmış, davacı baba, uzun süre tüm uğraşlarına rağmen çocukla görüştürülmediğini, açtığı velayetin kendisine verilmesi davasının reddedildiğini, daha sonra ortaya çıkan dedikodular nedeniyle icra aracılığıyla çocuğu teslim alıp, hemen DNA testi yaptırdığını ve baba olma olasılığının % 0 olduğunu yeni öğrendiğini, gecikmesinin haklı nedene dayandığını ileri sürmüş, yerel mahkeme, davacının gecikmesinin haklı bir sebebe dayanıp dayanmadığını irdelemeye gerek görmeksizin, salt beş yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması yüzünden, davanın esasına girmeyerek redde karar vermiştir.
Özel Daire ise, davacının davayı açmakta haklı nedene dayandığı iddiası yönünden delillerin toplanıp 289. madde şartlarının tahakkuku halinde işin esasının incelenmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur. Yerel mahkemece yukarıda açıklanan nedenlerle bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenlerle bozulmalıdır. …”
IV-) Türk Kanunu Medenisî:
Bu maddenin karşılığı için Türk Kanunu Medenîsi’nin iki hükmünü zikretmek gerekir:
1-) B NESEBİ RET
I. Koca tarafından
1– Müddet
Madde 242
Koca, doğduğuna muttali olduğu günden itibaren bir ay içinde çocuğu reddedebilir. Ret dâvası, çocuk ile anası aleyhine ikame olunur.
2-) C RET HAKKININ SUKUTU
Madde 246
Koca, sarahaten veya delâleten çocuğu tanıdıktan yahut bu bapta muayyen müddet geçtikten sonra, ret dâvası edemez. Şu kadar ki, çocuğu tanımak veya müddetinde reddetmemek hususunda iğfal olunduğunu iddia ve ispat edebilir.
Bu hallerde, iğfale ıttıla tarihinden itibaren ret için, yeniden bir aylık müddet başlar.
Kezalik ret dâvasının müddeti içinde ikame edilmemesi muhik bir sebepten ileri gelmiş ise müddetin geçmesine bakılmaksızın dâva mesmu olur.
V-) Madde Gerekçesi:
Madde soybağının reddi davasının tâbi olduğu süreyi, yürürlükteki Kanundan tamamen farklı bir şekilde yeniden düzenlemekte ve kısmen yürürlükteki Kanunun 242 ve 246 ncı maddelerini karşılamaktadır. Maddede İsviçre Medenî Kanununun 256c maddesi hükmüne paralel bir düzenleme getirilmiştir.
Birinci fıkrada, yürürlükteki Kanunun 242 nci maddesinde yer alan ve davanın dokunduğu menfaatler açısından çok kısa bir süre olan bir aylık süre yerine ve 1984 tarihli Öntasarının 224 üncü maddesindeki altı aylık süreden de farklı olarak, bir ve beş yıllık iki süre düzenlenmiştir. Bir yıllık süre kocanın, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlamaktadır. Beş yıllık süre ise, her hâlde doğumdan itibaren işlemeye başlayacak olan bir süredir. Böylece koca, beş yıllık süre geçtikten sonra, bir yıllık süre henüz dolmamış yahut işlemeye başlamamış olsa bile, soybağının reddi davası açamayacaktır.
İkinci fıkrada, çocuğun dava hakkının tâbi olduğu süre, çocuğa dava hakkı tanıyan 1984 tarihli Öntasarının 227 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmünden de farklı bir şekilde hükme bağlanmıştır. Buna göre çocuk, ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl (içinde) dava açmak zorundadır.
Hem birinci ve hem de ikinci fıkrada düzenlenen süreler, hak düşürücü sürelerdir.
Üçüncü fıkrada ise, dava açmadaki gecikmenin haklı bir sebebe dayanması hâlinde, bir yıllık hak düşürücü sürenin bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlayacağı hükme bağlanmıştır. Haklı sebebin neler olabileceği fıkrada belirtilmemiş, herhangi bir olayın haklı sebep oluşturup oluşturmadığını belirleme konusunda hâkime takdir yetkisi verilmiştir.
VI-) Kaynak İsviçre Medenî Kanunu:
1-) ZGB:
III. Klagefrist
Art. 256c
1 Der Ehemann hat die Klage binnen Jahresfrist einzureichen, seitdem er die Geburt und die Tatsache erfahren hat, dass er nicht der Vater ist oder dass ein Dritter der Mutter um die Zeit der Empfängnis beigewohnt hat, in jedem Fall aber vor Ablauf von fünf Jahren seit der Geburt.
2 Die Klage des Kindes ist spätestens ein Jahr nach Erreichen des Mündigkeitsalters zu erheben.
3 Nach Ablauf der Frist wird eine Anfechtung zugelassen, wenn die Verspätung mit wichtigen Gründen entschuldigt wird.
2-) CCS:
III. Délai
Art. 256c
1 Le mari doit intenter action au plus tard un an après qu’il a connu la naissance et le fait qu’il n’est pas le père ou qu’un tiers a cohabité avec la mère à l’époque de la conception, mais en tout cas dans les cinq ans depuis la naissance.
2 L’action de l’enfant doit être intentée au plus tard une année après qu’il a atteint l’âge de la majorité.
3 L’action peut être intentée après l’expiration du délai lorsque de justes motifs rendent le retard excusable.