Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 227

2. Değer artış payı

2. Değer artış payı

Madde 227 - Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki değeri esas alınır.

Böyle bir malın daha önce elden çıkarılmış olması hâlinde hâkim, diğer eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak belirler.

Eşler, yazılı bir anlaşmayla değer artışından pay almaktan vazgeçebilecekleri gibi, pay oranını da değiştirebilirler.

I-) Yargı Kararları:

1-) YHGK, T: 23.10.2018, E: 2017/8-1614, K: 2018/1550:

“… Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; evlilik birliği içerisinde bedeli davacı (erkek) tarafından ödenerek alındığı iddia edilen taşınmazın davalı (kadın) adına tescil edilmesinin, davacı (erkek) tarafından davalıya (kadın) yapılmış bir bağış olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

… bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de salt kazandırmanın bağışlama amacıyla yapılmaması sebebiyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Esasen bu nitelikteki kimi kazandırmalar Türk Borçlar Kanunu’nda örnekleme yoluyla sayılmıştır. Buna göre; “Henüz edinilmemiş olan bir haktan feragat etmek veya bir mirası reddetmek, bağışlama değildir. Ahlâki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz” (Türk Borçlar Kanunu m.285/2-3). Bu gibi kazandırmalarda amaç bağışlama değildir. Sözgelimi “ahlaki bir görevin yerine getirilmesi”, “eksik bir borcun ödenmesi”nde bağışlama (causa donadi) değil, ifa (causa solvendi) amacı güdülmektedir. …

Bağışlamanın açıklanan bu öğesi nazara alındığında öğretide, bir eşin diğer eşe ait bir mal varlığına yaptığı katkının açıklanan kapsamda bağışlama olmayacağı kabul edilmektedir. …

Gerçekten evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşüncesiyle ortak yaşamı ve ailenin geleceğini güvence altına almak, daha rahat yaşam sağlamak amacıyla beraberlikten doğan dayanışma ile karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez. …”

2-) YHGK, T: 05.05.2010, E: 2010/8-231, K: 2010/255:

“… Davalı (kadın) adına tapuda tescili yapılan ve ortak hayatın devam ettiği dönemde (02.03.2000 tarihinde), satın alınan taşınmaza katkı sağlandığı ileri sürüldüğüne göre, iddia olunan hak, katkı payı alacağıdır.

Yukarıda belirtildiği üzere, bu alacak, eşler arasında B.K.’nun genel hükümlerine tabi akdi ilişkiye dayanır. Bu akdi ilişki nedeniyle, B.K.’nun 125. maddesine göre, aksine düzenleme bulunmayan hallerde, her dava (bütün alacaklar) on (10) senelik dava zamanaşımı süresine tabidir.

Söz konusu katkı payı alacağı bakımından, katkı sağlandığı ileri sürülen taşınmazın satın alındığı 02.03.2000 tarihi ile boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihi arasında, yani evlilik süresince, B.K.’nun 132. maddenin 1.fıkrası 3.bendine göre, zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır.

Dolayısıyla, boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihinden itibaren on (10) senelik zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağına göre, eldeki davanın ise 06.11.2006 tarihinde açıldığı gözetildiğinde, katkı payına ilişkin alacak davasının yasal süresinde açıldığının kabulü gerekir.

O halde, Özel Dairenin davacının katkı payı alacağına ilişkin davasının bir (1) senelik zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece “davanın B.K.’nun 125. maddesinde öngörülen on (10) yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu” şeklindeki gerekçe ile direnilmesi yerindedir…”

Not: Kararın diğer kısmı için bkz. madde 178.

3-) YHGK, T: 18.06.2008, E: 2008/2-432, K: 2008/444:

“… Taraflar 27.04.1989’da evlenmişler, boşanma davası 18.04.2003 tarihinde açılmış boşanma yönünde oluşan hüküm 06.07.2005 tarihinde kesinleşmiştir. Keçiören’deki ev 11.04.1995’te, otomobil ise 19.08.1997 tarihinde alınmıştır.

Dinlenen tanıklar, davalı kadının 2000 yılında hediyelik eşya yapıp sattığını zaman zaman da temizliğe gittiğini ifade etmişlerdir. Davacının davalıya ait evin ve otomobilin edinilmesine katkıda bulunduğuna ilişkin bir beyan ve delil bulunmamaktadır. Kadının, ev kadını olarak, evin yemek, temizlik gibi işlerini yapması ve çocukların bakımını üstlenmiş olması, Türk Medeni Kanununun 227. maddesi anlamında katkı sayılamaz. O halde, isteğin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…”

4-) YHGK, T: 14.03.2007, E: 2007/2-143, K: 2007/146:

“…’Davalının evlilik öncesi vasatın altında bulunan hayat standardı, evlilik sonucu davacının sahip olduğu bütün ziynet eşyaları ve davacının babasının maddi yardım ve fiili destekleri sonucu toplum ortalamasının çok üstünde bir hale gelmiştir. Davalı işbu sermaye ile ... Ayakkabıcılık San. ve Tic. Ltd. Şti.’ni kurmuş, gerek şirket adına ve gerekse şahsı adına pek çok menkul ve gayrimenkul sahibi olmuş olup, oldukça zengin bir hale gelmiştir. Bütün bu zenginliğin altında davacının ve babasının vermiş olduğu sermaye ve destek yatmaktadır. Bu sebeple, davalı taraftan elde edilmiş bulunan işbu servetten hissemize düşen miktara karşılık olarak fazlaya dair talep hakkımız baki olarak şimdilik kaydı ile 250.000.000.000.- TL maddi tazminat talep etmekteyiz.’ ifadelerine yer vermiş olduğuna ve bu ifadeler TMK 227. maddede düzenlenmiş olan değer artış payına ilişkin bulunduğuna göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır …”

5-) Y. 8. HD, T: 12.03.2019, E: 2017/11393, K: 2019/2558:

“… Karşı davaya konu, kadının kişisel malı olan taşınmaza, tadilat (mutfak ve banyonun yenilenmesi, kombi, çelik kapı, PVC doğramalar, balkon kapatılması, salon ve odaların zeminlerinin parke döşemesi) yaptırıldığı dosya kapsamındaki bilgi, belge, taraf ve tanık beyanları, bilirkişi raporları ile sabittir. Aksi ispat edilemediğine göre bu tadilatların edinilmiş mallardan karşılandığının kabulü gerekir. Değer artış payı alacağına konu edilen katkı, eşin edinilmiş malından diğer eşin kişisel malına katkı şeklinde gerçekleşebilmektedir. Bu durumda hesaplama yapılırken katkı edinilmiş mallardan karşılandığından ve edinilmiş malın yarısı üzerinde diğer eşin Yasa’dan kaynaklanan alacak hakkı (TMK madde 236/1) bulunduğundan, tespit edilecek değer artış payı alacağının tamamı değil yarısı oranında eşin hakkı bulunmaktadır. Mahkemece, uyulan bozma ilamında belirtildiği üzere katkının yapıldığı tarihteki değerin taşınmazın o tarihteki değerine oranı belirlenerek, bu oran ile taşınmazın tasfiye tarihi itibariyle (karar tarihine en yakın tarihteki) sürüm (rayiç) değeri çarpılarak bulunacak miktarın yarısı üzerinden, talep de gözetilerek, karşı davacı lehine değer artış payı alacağına hükmedilmelidir. …”

6-) Y. 2. HD, T: 04.02.2010, E: 2008/19251, K: 2010/1757:

“… Davacı, davalıya ait 172 ada 42 parseldeki taşınmaz ile ... ve ... plakalı aracın edinilmesine katkıda bulunduğunu belirterek katkısına karşılık fazlaya dair haklarını saklı tutarak 20.000 TL.’nin tahsili isteminde bulunmuştur.

Tarafların 16.3.1976 tarihinde evlendikleri, 10.8.2006 tarihinde açılan boşanma davası sonucunda boşanmalarına karar verildiği, kararın 2.6.2008 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Mal rejimi boşanma davasının açıldığı 10.8.2006 tarihinde sona ermiştir. (TMK. m.225) Dava konusu taşınmazın 4.2.1986 tarihinde alındığı, ... plakalı aracın 12.8.2005 tarihinde alınıp, 16.8.2006 tarihinde satıldığı, davalı tarafından bu araç ile ilgili daha önceki tarihte satışla ilgili bir kısım belgelerin sunulduğu, ... plakalı aracın ise 12.7.2006 tarihinde alınıp, 28.7.2006 tarihinde tescilinin sağlandığı davacının ise ev hanımı olduğu, çalışmadığı, gelirinin olmadığı anlaşılmaktadır.

Taraflar arasında evlendikleri tarihten 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı rejimi (TKM. m. 170), bu tarihten sonra edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (4722 s. K. m. 10., TMK. 202)

Dava konusu olan ve davalı adına tapuda kayıtlı taşınmaz mal davalının kişisel malıdır. (TMK. md. 220/2) Eşlerden birinin edindiği mala, diğer eşin doğrudan maddi bir katkısı yoksa, bu talep kabul edilemez. Başka bir ifade ile kadının, ev işlerini yapması ve çocuklara bakmış olması, diğer eşin edindiği mala katkı sayılamaz. Sonuç olarak; 1.1.2002 tarihinden önce; eşler arasında yasal mal ayrılığının geçerli olduğu dönemde, kadın veya kocanın diğerinden katkı payı karşılığı bir tazminat isteyebilmesi için mutlaka, parasal veya para ile ölçülebilen maddi bir değer koymak suretiyle bir katkısının olması gerekir. (HGK. 18.6.2008 gün ve 2008//2-432-444 sayılı kararı) Davacı dava konusu taşınmaza katkıda bulunduğunu kanıtlayamamıştır. O halde taşınmaz hakkındaki davanın reddi gerekirken, usul ve yasaya aykırı olan bilirkişi raporu esas alınarak taşınmaz hakkında yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.

Dava konusu araçlara gelince; davacının katılma alacağına (TMK. md. 231-236) ilişkin davası bulunmamaktadır. İstek TMK. 227. maddesine dayalı değer artış payına ilişkindir. Davacı bu konuda katkısını kanıtlayamadığı gibi, talebi olmadığı halde katılma alacağına ilişkin hükümler uygulanarak hüküm kurulması da doğru görülmemiştir. …”

7-) Y. 2. HD, T: 17.09.2008, E: 2008/11629, K: 2008/12046:

“… Toplanan delillere ve davalı tanığı İsmail’in beyanına göre, davacı kadına ait 1 metre altın zincir, 2 adet bilezik, 1 çift küpenin bozdurularak davalı adına 24.06.1986 tarihinde arsanın satın alındığı sabit olmuştur. Mahkemece yapılacak iş arsanın alındığı tarihteki değerini saptamak, davacı kadının ziynetlerinin bedelini tespit etmek ve bu bedelleri orantılayıp katkı oranını bulmak ve arsanın dava tarihindeki değeri ile bulunan bu oranın çarpımı sonucu elde edilen bedele hükmetmek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. …”

8-) Y. 2. HD, T: 25.12.2007, E: 2007/1097, K: 2007/17749:

“… Davacının ziynetleri satılmak suretiyle davaya konu aracın edinilmesine katkıda bulunduğu kanıtlanmıştır ... Araç, evlilik birliği sırasında taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin … geçerli bulunduğu 05.07.2002 tarihinde edinilmiştir. Mahkemece, araç ve ziynetlerin katkı tarihindeki değerleri belirlenip davacının katkı oranının tespiti, daha sonra aracın tasfiye tarihindeki değeri esas alınarak değer artış payının belirlenmesi gerekir …”

9-) Y. 2. HD, T: 04.06.2007, E: 2007/8774, K: 2007/9394:

“… Davacının davalıya ait evin ve otomobilin edinilmesine katkıda bulunduğuna ilişkin bir beyan ve delil bulunmamaktadır. Kadının, ev kadını olarak, evin yemek, temizlik gibi işlerini yapması ve çocukların bakımını üstlenmiş olması, Türk Medeni Kanununun 227. maddesi anlamında katkı sayılamaz …”

10-) Y. 2. HD, T: 12.02.2007, E: 2007/1212, K:2007/1661:

“… Dava ‘Değer Artış Payı’ isteğine yöneliktir ... Bu isteğin esası ‘eşler arasındaki mal rejimi’ sona ermedikçe dinlenemez. Tarafların halen evli bulundukları, aralarındaki mal rejiminin henüz sona ermediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle ‘dava koşulu gerçekleşmediğinden davanın reddine’ şeklinde hüküm kurulması gerekirken, işin esası hakkında karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır …”

11-) Y. 13. HD, T: 13.06.2005, E: 2005/2232, K: 2005/10034:

“… Davacı, davalı ile 9 yıldır evli iken boşanma davası açtığını, evlilikleri sırasında 22.11.2000 tarihinde aldıkları evin tapu kaydının davalı adına yapıldığını, evin alınması sırasında kendisine ait toplam 2.000.000.000 TL değerindeki altınların bozdurularak ev bedeline katkıda bulunduğunu, ayrıca babasından mirasen kalan taşınmazın 1995 yılında satılması sonucu hissesine düşen 40.000.000 TL’nin de satış sırasında 2.000.000.000 TL olarak evin bedeline eklendiğini, toplam katkısının 4.000.000.000 TL olup taşınmazın bedelinin 2/5’ne denk geldiğini ileri sürerek katkı payı alacağına karşılık fazlası saklı 6.000.000.000 TL’nin faiziyle tahsilini istemiştir. Davalı, dava konusu evin kendi babası tarafından parası ödenmek suretiyle torunlarına güvence olması amacıyla satın alındığını, çocukların yaşlarının küçük olması nedeniyle tapu kaydının kendi adına yapıldığını, davacının evin alınmasında katkısının olmadığını, davacıya ait altınların davacı tarafından satıldığını, davacıya miras kalmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davacıya ait altınların evin alınması sırasında bozdurulduğunun kabulü ile altınların değeri tespit ettirilerek taleple bağlı 2 milyar lira altın bedelinin tahsiline, miras payı kaldığı ispatlanamadığından buna ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir. …

Davacının temyiz itirazlarının incelenmesinde; Davacı ile davalının evli oldukları dönemde 22.11.2000 tarihinde satın alınan mesken nitelikli taşınmazın davalı adına tapuya tescil edildiği sabittir. Yargılama sırasında dinlenen tanık beyanlarından davacının eşi davalı ile evli oldukları sırada davalının ailesi ile birlikte oturdukları, davacının daha evvel evden ayrılması sırasında yanında götürdüğü altınlarının, eve döndüğünde kayınpederi tarafından elinden alındığı anlaşılmakta olup bu altınların bir daha davacıya iade edildiği davalı tarafça ispat edilmemiştir. Ayrıca davacı tanığı … ’nin beyanından davacının babasından mirasen intikal eden taşınmazın mirasçılar tarafından 1995 yılında satılması sonucu davacıya düşen 40.000.000 TL’nin davacının kayınpederi tarafından alındığı da anlaşılmaktadır. O halde davalı adına kayıtlı taşınmazın alındığı tarih itibariyle değerinin tespiti ile davacının altınlarının o tarihteki değerinin ve mirasen kalan 40.000.000 liranın da evin alımındaki katkı oranı tespit edildikten sonra, bulunan oranın taşınmazın dava tarihindeki değerine oranlanması suretiyle davacının katkı bedeli belirlenmesi ve taleple bağlı kalınarak bulunacak bedele hükmedilmesi gerekirken miras payı ile yapılan katkı yönünden yanlış değerlendirme sonucu bu isteğin tümden reddi ve altınların da katkı oranı belirlenmeksizin değerine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir ...”

12-) Y. 2. HD, T: 16.03.2005, E: 2005/2994, K: 2005/4123:

“… Davacı eşi üzerine kayıtlı olup 17.02.2003’te satılan eve yaptığı katkının karşılığı on milyar lirayı da istemiştir (MK. m. 227). Eşler arasında halen edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulandığı anlaşılmaktadır (MK. m. 202). Boşanma hükmü kesinleşmeden tasfiye düşünülemez (MK. m. 214). Başvurma harcı alınmıştır. Mahkemece nispi harcın ikmal ettirilmesi, bu davanın tefrik edilmesi, dava şartı boşanma hükmünün sonucunun belirlenmesi, delillerin değerlendirilmesi sonucu uyarınca karar verilmesinin düşünülmemesi de yerinde değildir. …”

II-) Türk Kanunu Medenîsi:

Hükmün, Türk Kanunu Medenîsi’nde bir karşılığı bulunmamaktadır.

III-) Madde Gerekçesi:

Madde İsviçre Medenî Kanununun 206 ncı maddesini karşılamaktadır.

Maddenin birinci fıkrasında, tasfiye sırasında, bir eşin diğerinin mal edinmesine, malının iyileştirilmesine ve korunmasına ivazsız olarak katkıda bulunması hâlinde bu katkısının değerlendirilip ödenmesi hükme bağlanmıştır. Burada katkıda bulunan eşe tanınan hak bir alacak hakkı olup, bu hakkın tasfiye sırasında göz önünde tutulması kabul edilmiştir. Böylece tasfiye sırasındaki değer artışı göz önüne alınarak para değerindeki düşüşler dolayısıyla katkıda bulunan eşin kayba uğraması önlenmiştir.

İkinci fıkrada, eğer mal elden çıkarılmışsa, diğer eşe ödenecek olan alacağı hakkaniyete uygun olarak hâkimin belirleyeceği öngörülmüştür.

Üçüncü fıkrada eşlerin yazılı olmak kaydıyla yapacakları bir anlaşmayla değer artışından pay almaktan vazgeçebilecekleri ya da alacakları pay oranını tespit edebilecekleri hükme bağlanmıştır.

Not: Türk Medenî Kanunu Tasarısı’nın 227. maddesinin kenar başlığı “katkıdan doğan hak” şeklinde idi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu, bu ifadeyi “değer artış payı” olarak değiştirmiştir.

IV-) Kaynak İsviçre Medenî Kanunu:

1-) ZGB:

2. Mehrwertanteil des Ehegatten

Art. 206

1 Hat ein Ehegatte zum Erwerb, zur Verbesserung oder zur Erhaltung von Vermögensgegenständen des andern ohne entsprechende Gegenleistung beigetragen und besteht im Zeitpunkt der Auseinandersetzung ein Mehrwert, so entspricht seine Forderung dem Anteil seines Beitrages und wird nach dem gegenwärtigen Wert der Vermögensgegenstände berechnet; ist dagegen ein Minderwert eingetreten, so entspricht die Forderung dem ursprünglichen Beitrag.

2 Ist einer dieser Vermögensgegenstände vorher veräussert worden, so berechnet sich die Forderung nach dem bei der Veräusserung erzielten Erlös und wird sofort fällig.

3 Die Ehegatten können durch schriftliche Vereinbarung den Mehrwertanteil ausschliessen oder ändern.

2-) CCS:

2. Part à la plus-value

Art. 206

1 Lorsqu’un époux a contribué sans contrepartie correspondante à l’acquisition, à l’amélioration ou à la conservation de biens de son conjoint qui se retrouvent à la liquidation avec une plus-value, sa créance est proportionnelle à sa contribution et elle se calcule sur la valeur actuelle des biens; en cas de moins-value, il peut en tout cas réclamer le montant de ses investissements.

2 Si l’un des biens considérés a été aliéné auparavant, la créance est immédiatement exigible et elle se calcule sur la valeur de réalisation du bien à l’époque de l’aliénation.

3 Par convention écrite, les époux peuvent écarter ou modifier la part à la plus-value d’un bien.

 


Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X